18 Ağustos 2013 Pazar


Ramazan Ayından sonra Taksim



                 Bir Ramazan ayını daha bitirdik. Zor oldu biraz gerçi ama en sonunda bitti. Gerçi bitmesinden baya sonra yazıyorum ama kısmet.
                  Ramazan girdi gireli aklımızda ne zaman taksime gidip te Nevizade de bir şeyler içeriz diye bekliyorduk. Ve fazla dayanamayıp bayramın ikinci günü aldık yolumuzu vurduk Taksime. Sanki Navigasyona rotayı girmişiz de otomatik pilota bırakmışız kendimizi, Dos doğru Nevizadeye aktık. Güneş tepemizde, sanki elinde mercek olan bir çocuk bize güneş ışınlarını tutuyor gibi sıcak. Güneş kavurdukça bizi soğuk bir bardak biraya ve bir shot tekilaya olan hasretimiz artıyor. Her zaman ki mekanımıza gittik, yorgunluktan ve sıcaktan bunalmış vücutlarımız son bir umut diye çıkıyor merdivenleri. Son gücümüz ile çıktık teras kata. Kendimizi koltuklara nasıl attığımızı bilmiyoruz.
                  Ve beklenen an. Bir aydır beklediğimiz mutlu son. Garsona siparişi verip te bardağın buzluktan çıkışını izlemek kadar keyifli bir şey yoktu o an. Tekilaların önüme gelişi sanki altı yaşında ki bir çocuğun doğum günü pastasıyla ilk tanışma anı gibiydi adeta. Tekila bardağının kenarında ki tuzları dudağımın alt kısmıyla sıyırıp o ekşi ve acımtırak tadı dilimde hissedince beynimde adeta havai fişekler patlıyor du. Bir hamle ile biten tekilanın peşine yarım dilim limon, pastanın üstünde ki çilek edasıyla altın vuruş için beni bekliyordu adeta.
                  Tekilanın ve limonun mideme inişini derinden hissederken avucumun içinde duran buz gibi bir bira bardağı çoktan ağzıma doğru yola çıkmıştı bile. İçtiğim biranın her yudumunda beynimde festival oluyomuşcasına etkiliyordu beni. Bardağı elimden bırakıp sigaramdan bir duman çektikten sonra fark ettim ki. Biz aslında çok fazla yalan gerçekler peşinde koşuyormuşuz. Bir den dank etti kafama bu düşünceler. Ufuk çizgisine bakıp daldım uzunca. Düşünceler denizinde kayboluyordum. Kendi fikirlerim ile hayal ettiklerim arasında sanki büyük dalgalarla boğuşan küçük bir tekneydim.
                  Göğün güneş ile birleştiği noktada nedir ki, ufuk çizgisi. Gözüken ney peki? Koca bir hiç. Ne gördüğün senin hayal gücünle sınırlı sadece. İster özgürlüğü gör ister huzuru, bunlar sadece kişinin kendi hayal gücü ile sınırlı. Bizlere yıllarca hep ufukta özgürlük vaat edildi. Ufukta umut vaat edildi. Bizlere güzel günler vaat edildi. Aslında bize hep vaat edildi.
                  Peki kim, niye, niçin sürekli vaatler savurdu  bizlere. olmayacak hayallerin peşinde daha hırçın ve kalbi kırık bir nesil olduk. Sürekli barış mesajları verilip te, savaştan başını kaldıramayan bir nesil olduk. Kan ve göz yaşları içinde güne başlayan, güne veda eden insanlar var dünyanın her yerinde. Para ve kazanma hırsı yüzünden hayatı ve yaşamayı görmeyen insanların sebep olduğu kıtlıklarla, savaşlarla, ekonomik krizlerle, umutsuzlukla, doğa katliamlarıyla, bozulan ekolojik dengeyle ....vb karşılaştık hep. Ve bu böylede devam etti hep, edecek de aslında. Çünkü karşımızda gözü doymayan bir kitle var. Daha fazla kazanma hırsı ve daha fazlasına sahip olma isteği ile geleceğimizi kör eden bir avuç insan 6 milyardan fazla insanın kaderini belirleyebiliyor. Bu olanların bedelini bizlerin ödediği gibi gelecek olan nesillerimizde bundan nasibini alacak ve bir ömür alakaları bile olmayan hesapların bedellerini ödeyecekler.
                  Peki çözüm ? Çözüm yok, en azından şu anki zihin kitlesi ile mümkün değil. Belki bir umut elimizdeki bütün varlıklar gittiğinde gelecek olan yeni nesil eline alacak yönetimi ve kaybedilenleri geri almaya çalışacak. İşte bu da bir umut ve vaat. Bizde bu vaatler ile bir sonraki nesil' i uyutmaya devam edeceğiz. Ve bir sonraki nesil de bizden nefret edecek. Tam bir kısır döngü halinde yok olup gideceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder